Son yıllarda sağlıklı yaşam konusunda birçok teori ortada dolaşırken, 100 yaşını devirmiş iki kadın, bizlerin bildiği kalıpları alt üst eden çarpıcı açıklamalarda bulundu. Uzun yaşamın anahtarı olarak çoğumuzun aklına gelen ilk şeyler genellikle sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve stres yönetimi. Ancak, bu iki centenarian, uzun yaşamın gizlini bambaşka unsurlarda bulduklarını iddia ediyorlar. 'Diyet ve egzersiz, uzun yaşamın sırrı değil,' diyorlar. Peki bu kadınlar, uzun yıllar boyunca nasıl bu kadar sağlıklı kalabildiler? Genel görüşlerin dışına çıkarak, alışılmışın aksine bir yaşam tarzı benimsediklerini öne sürüyorlar.
Yüz yılı geride bırakan bu iki kadın, yaşam tarzlarının özelliklerini aktardıklarında, pek çok kişinin hayretle dinleyeceği detaylar sunuyorlar. Birincisi, bu kadınlar sosyal hayatın önemine vurgu yapıyor. Güçlü sosyal bağlar ve toplumsal destek, yaşam kalitelerini artırmış. Onların ifade ettiğine göre, yalnızlık duygusu, insanı hızla yaşlandıran bir unsurdur. Sosyal çevre içinde olmak, bir araya gelmek ve aktivitelere katılmak, hem zihinsel hem de fiziksel olarak dinç kalmalarına yol açmış. Her gün tanıdıklarıyla bir araya gelmek, keyifli sohbetler yapmak, yaşamdan aldıkları tat üzerinde büyük bir etkiye sahip olmuş.
İkinci olarak, bu kadınlar, günlük rutinlerinde onlara neşe veren şeylere zaman ayırmaya da değiniyorlar. Hangi yaşta olursa olsun, insanın zevk aldığı aktiviteleri sürdürmesi gerektiğini ve sahip olduğu hobi veya ilgi alanlarının kişinin ruh sağlığı üzerinde olumlu etkiler yarattığını belirtiyorlar. Bahçecilikten resim yapmaya, müzik dinlemekten yürüyüş yapmaya kadar pek çok aktivite, onların yaşam kalitelerini artırmış. Özellikle yaratıcılığı teşvik eden bu tür aktiviteler, zihni canlı tutarak uzun ömür sağlamış.
Teknolojinin gelişimiyle birlikte, insanlara sunulan bilgi ve kaynakların sayısı her geçen gün artıyor. Ancak bu kadınlar, mevcut bilgi bombardımanından ziyade, geçmişten getirdikleri tecrübelerle yaşamanın değerini anlatıyorlar. Ailelerinden öğrendikleri pratik bilgileri ve geleneksel yaşam tarzlarını benimseyerek, sağlıklı bir yaşam sürdüklerini vurguluyorlar. Örneğin, doğal yaşama önem veriyorlar; katkı maddesi içermeyen gıdalarla besleniyor, el yapımı ürünleri tercih ediyorlar. Bu durum, bağışıklık sistemlerinin güçlenmesine ve daha az hastalanmalarına yardımcı olmuş.
Yüz yıla yakındır hayatın farklı evrelerini deneyimleyen bu kadınların önerileri arasında stresi yönetmek ve olumlu düşünmek de var. Zor yıllar boyunca, yaşadıkları zorlukları olduğu gibi kabullenip, her zaman umut ve pozitiflikle yaklaşmayı başarmışlar. Olumlu bir bakış açısının, hem psikolojik hem de fiziksel sağlığı korumada ne denli önemli olduğunu kanıtlıyorlar. Bu durumu, ‘her yeni gün bir şans’ düşüncesiyle harmanlayarak, hayatlarına dair beklentilerini hep yüksek tutmayı başarmışlar.
Sonuç olarak, 100 yaşındaki bu iki kadın, alışılmış kalıpların ötesinde bir yaşam tarzı benimsediklerini ifade ediyorlar. Onlar için uzun yaşamın sırrı, diyet ve egzersizden ziyade; sosyal bağlar, huzurlu bir zihin ve geçmişin bilgeliğinde saklı. Gerçekten de yaşamı dolu dolu yaşamak ve her anın kıymetini bilmek, belki de en önemli uzun yaşam kuralıdır. Onların hikayeleri, tüm dünyaya ilham vermekten geri kalmayacaktır. Uzun bir yaşamın ardındaki sır, aslında oldukça basit ama bir o kadar da derin. Bu nedenle her birimizin, yaşam felsefemizi gözden geçirmesi ve bu iki kadının deneyimlerinden ilham alması gerekebilir.