Son günlerin en çok konuşulan davalarından biri olan liseli Azra'nın davasında, mahkeme tarafından yeni bir karar alınarak dikkatleri üzerine çekti. Azra, bir süredir kendisini taciz eden 30 yaşındaki bir erkeği defalarca şikayet etmesine rağmen koruma bulamayınca, olayın trajik bir sonuca dönüşmesine neden oldu. Olayın yankıları sürerken, sosyal medya üzerinden geniş bir destek bulan Azra'nın durumu, kadına yönelik şiddet ve adalet arayışındaki aksaklıkları bir kez daha gözler önüne serdi.
Azra, 17 yaşında genç bir kız olarak, yaşadığı taciz olayını defalarca polise bildirdi. Ancak, aldığı yanıtlar ve gösterilen ilgisizlik, birçok genç kızın hayatında karşılaştığı ciddi bir sorunu gözler önüne seriyordu. Azra, sosyal medyada kendisine gelen desteklerle tacizcisiyle yüzleşmeye karar verdi. Maalesef, bu karşılaşma sonucunda olayın gidişatı beklenmedik bir şekilde gelişti ve Azra kendisini savunmak zorunda kaldı.
Olayın ardından Azra'nın avukatı "Müvekkilimin yaşadığı travma, korku ve çaresizlik, onu böyle bir duruma sürükledi. Kendini savunmak için yaptığı tüm eylemler adaletsizliğe karşı bir tepkidir," şeklinde açıklamalarda bulundu. Bu durum, Türkiye'de kadınların maruz kaldığı şiddet ve cinsiyet temelli baskılara karşı bir serzeniş olarak yorumlandı. Azra, ülke genelinden kadın hakları savunucularının da desteğini alarak, kendi davasını sadece kişisel bir mücadele olmaktan çıkarıp kolektif bir ses olmaya çevirme yolunda ilerliyor.
Mahkeme, Azra'nın durumu hakkında verdiği son kararla dikkat çekti. Adam öldürme suçlaması, mahkeme heyeti tarafından “savunma” olarak değerlendirildi. Azra'nın kendini koruma içgüdüsü, mahkeme tarafından dikkate alınarak, beraat kararı verildi. Ancak bu karar, toplumda daha geniş tartışmalara neden oldu. Kadına yönelik şiddet ve aile içi baskılar konularında yeniden düşünülmesi gereken pek çok tema bulunuyor.
Mahkeme kararının ardından sosyal medyada başlayan tartışmalar, Türkiye’deki güç dengesizliklerini ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinlemesine ele aldı. Bir çok kişi, "Azra'nın davası, birçok kadının yaşadığı benzer travmaların sesi olacaktır," diyerek Azra'nın mücadelesine destek olduğunu belirtti. Destek kampanyaları ve yürüyüşler düzenlenmeye başlandı. Bu destek kampanyaları, kadınların haklarını savunmak ve seslerini duyurmak amacıyla bir araya gelmelerini sağladı.
Azra’nın davası sonrasında, kadın hakları savunucuları, hükümeti ve yargı sistemini eleştirerek daha etkili yasaların çıkarılması gerektiğini vurguladı. Taciz ve şiddetle mücadelede bazı önlemlerin yetersiz kalması, durumu daha da karmaşık hale getirdi. Azra’nın hikayesi, yalnızca bir bireyin mücadelesi değil, aynı zamanda tüm kadınların yaşadığı dönüşüm çağrısı olarak değerlendirildi.
Sonuç olarak, Azra'nın davası sadece bir mahkeme kararı olmaktan öte, toplumda kadınların maruz kaldığı adaletsizliklere karşı bir direniş sembolü haline geldi. Azra'nın yaşadığı olayı takip eden sosyal medya tepkileri ve protestolar, Türkiye'de kadın hakları adına önemli bir dönüm noktası olarak tarihe geçti. Kadınların güçlenmesi ve seslerini duyurabilmesi adına büyük bir adım atan Azra, umarız ki sadece kendisi için değil, tüm kadınlar için bir ilham kaynağı olur.